"Ne olur 5 dakika seni göreyim" diye başlayıp,
"Bütün hayatım sen değilsin" diye biten bir duygulanım bozukluğunun
altından çıkmıştım... Hak etmediğine kavuşmanın sevinciyle göklerde
dolaştırılmış, sonra artık kazanılacak bir zafer kalmadığından, yerin altına sokulmuştum.
Yıldızlarla kurtların bile benim yerimin neresi olduğu konusunda kafası
karışmıştı. "Yine mi sen?" diye karşıladıkları beni, aralarına almak
istemiyorlardı artık. "Ya bak, bunu hak ettiğini düşünüyorsan başka ama
asıl yerinin adam akıllı birinin gönlünün başköşesi olduğunu görmüyor
musun?" diyorlardı.
Ve evet. Aşkla randevu filminde olduğu gibi... Siber alemde
aranan aşkın aslında yanı başında olduğunu göremeyenler arasındaki yerimi
değiştirme zamanının geldiğinin bana hatırlatılmasının zamanı gelmişti.
Sevgili bulmanın hiç bir zaman kolay olmadığını gören, otuz
küsur yaşındaki anaokulu öğretmeni Sarah Nolan (DIANE LANE) zamana karşı
sürdürülen ruh eşi arayışını bir parça aşağılanma, iki parça kötüye gidiş ve
talihliye sunulmuş bir tutam şans olarak görür, ‘doğru’ kişiyi arkadaş ve
akrabaların zorlamaları arasında bulamayan Sarah, internet üzerinden sevgili
bulma arenasına katılır. İnternet aleminde kendine yeni bir erkek arkadaş
arayışına giren Sarah, bu arada öğretmeni olduğu bir öğrencisinin bekar
babasına da ilgi duymaktadır. Bir gün internetten karşılaştığı Jake Anderson
ile parkta köpek dolaştırırken tanışır. Aklı öğrencisinin babası Bob ile ve
Jake arasında gider. Jack de bu arada Sarah'dan hoşlanmıştır lakin onu
başkasıyla görünce uzaklaşır.
Kız kardeşlerinin siber buluşma adımını atması için aşırı
istekli olan Carol ve Christine, Sarah’nın adını kullanarak onun bilgilerini
perfectmatch.com’a (mükemmel eş.com) yazmakla kalmaz, bir de baştan çıkarıcı
bir not düşerler: “Şehvetli, seksi, baştan çıkarıcı ve eğlenceli. DWF yıldızlı
geceleri paylaşacak özel bir erkek arıyor. Köpekleri sevmesi şart”.
Fakat Sarah bir dizi traji-komik ve uyumsuz eşleşmelere ve
web sitesinin önerdiği bir dizi istekli talibe maruz kalmasından ardından, bir
de ‘belki mümkün’ bir adaya rastlar. Anlaşılması zor ama ilginç biri olan tekne
üreticisi Jake Anderson (JOHN CUSACK) ile tanışır. Jake'in aşırı duygusallığı,
Sarah’ı öğrencilerinden birinin eşinden henüz ayrılmış babası Bob Connor
(DERMOT MULRONEY)'a iter. Çekici ve rahat bir tip olan Bob, adetâ sipariş
üzerine yapılmış, mükemmel bir adamdır… Fakat film, akıllarında birbirleri olan
çiftin (Sarah ile Jake) kavuşmalarına yol açan trajikomik olaylar zinciri ile
son bulur.
2007'den beri aklının bir köşesinde yatıyor olmak, filmin
bana vermeye çalıştığı mesajla aynı nitelikte. Meğerse, tokalaşma sırasında
bana eğilip, kendini çekmenin sebebi de aklımda başkasının olduğunu
düşünmenmiş...Aslında bilmelisin ki, hayatımın ayrılmaz parçası olan sensin,
konuşmamız sırasında sözcüklerimin ses tellerimi okşayarak geçmesinde,
parmaklarımın zarif görünmek adına incelmesinde, omuzlarımı çökerten, dizlerimi
kıran, kafamın önde, gözlerimin yerde, ellerimin cepte olduğu duruştan, dik ve
simetrik bir yürüyüşe geçmemde, arabaya binerken ve inerken kapımın açılmasını
beklememde, yemek yerken çatal ve bıçağın sessizliğe gömülmesinde, kendimi
prenses gibi hissetmemi sağlayan; kibar, ihtimamlı ve incelikli olan
ziyafetlerin tümünde sen varsın. Bu yüzden çamurun içinde büyüttüğüm bir devsin
sen. Çingene’nin kulağındaki altın küpesin...Porselenin üzerindeki
motifsin...Yanaktaki gamzesin...Çatıdaki karsın...Fikrimin ince gülüsün...
Bir akşam yemeğinde, beni neden tercih edeceğini sormuştum...
Aldığım yanıtı, tarihe geçmesi açısından paylaşmak istiyorum:
1- İnsana değerli olduğunu hissettiriyorsun.
2- Şahsına münhasırsın.
3- Matrak tarafını seviyorum.
4- Kendisiyle kolay diyalog kurulabilir bir insansın.
5- Güzel bir kadınsın.
6- Söz dinler bir intiban var, söylenen şeyi ciddiye
alıyorsun.
7- Anlayışlı bir insan izlenimi veriyorsun.
8- Derin bir tarafın var.
9- Açık sözlüsün.
10- Duygun var- duygu sahibisin.
Aklımın arka koltuğunda yolculuğu tamamlaman ve bundan
gocunmaman sana şunu kazandırdı, herkes bir yerlerde indi, zorla indirildi ama
seninle yolculuğumuz devam ediyor ve hatta sen içinde bulunduğumuz aracı bile
eskittin, dağıttın... Bu yol, elele vermiş iki insanın gidebildiği yere kadar
uzayacak...
Hülya Okur yazısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder