Nar taneleri, kız çocukları
Salı günü haber saatine yakın atv’deydim. Erdoğan’ın (Aktaş) odasına girdim…
Az önce Afganistan şehitlerini uğurlama töreninin görüntülerini hazırlamışlardı. Boğazında bir yumruk, konuşmakta zorlanıyordu.
Sonra bir kâğıt uzattı bana, okumam için.
Bir baba olarak duygularını kâğıda dökmüştü. Ama nasıl derin ve içli biçimde! Kaptım elinden, “bu bende kalsın!” dedim.
Aşağıdaki yazı, sevgili Erdoğan Aktaş’ın işte o yazısıdır.
Kimse bana alınmasın. Kimse kızmasın
bana. Özellikle de oğullarım. Hangisini birbirinden ayırt edebilirim ki?
Evlatlarım onlar. Ama gelin görün ki kızım farklı. Yapabileceğim bir
şey yok, O farklı. Biliyorum, ben de onun için farklıyım. Babayım ben.
Babasıyım O’nun. O’nun babası. Kızım.
Çocuklar arasında ayrımcılık yapmak
değildir bu. Kim ne derse desin. Kız çocukları farklı, erkek çocukları
farklıdır. Kim ne derse desin. Kızım. Yoksa insanın evlatları arasından
birini az, diğerini çok sevmesi değil. Mümkün mü? Şöyle yazıyordu
okuduğum bir kitabın kapağında: “Nara sorun, hangi tanesini daha çok
sever?” Durum tamamıyla bu. Hiçbirini diğerinden ayırt edemezsiniz.
Edemem. Ama kızım farklı.
Bir kıyaslama da yapmıyorum. Ama kızım
farklı. Kızım. Kız çocukları. Kız babaları. Kızım farklı. Kız
çocuklarının babalarına koşması bile farklıdır. Nar taneleri, kız
çocukları.
Odamdakilerle konuşurken, o görüntüyü
gördüm. Tören bitmiş, askeri kurallar yerine getirilmiş ve artık onlar
son yolculuklarına uğurlanacaklar. Yan yana tabutlar. Bir anda koşmaya
başlayan kız çocuklarını gördüm. Babalarına koşuyorlardı. Kanım dondu.
Durdum. Yüzüm düştü.
Hiç tartışmam, dünyanın en güzel
görüntüsüdür, bir kız çocuğunun babasına doğru koşması. Her adımda
saçları bir o yana, bir bu yana salınır. Yüzünde bir mutluluk! Kız
çocukları böyle koşar babalarına. Dünyanın en güvenilir insanının
kollarıdır koştukları. Kız çocukları böyle koşar babalarına. Gülerler.
Kendilerinden emin. Kız çocukları böyle koşar babalarına. Sarılırlar.
Sonra, baba mı o sevginin içinde kaybolur, yoksa kız çocuğu mu babasının
kollarında, bilemem. Benim hissettiğim, tam bir kayboluş ve sonra
yeniden varoluş duygusudur. Kız çocuğu, nar tanesi.
Onlar da öyle koştular babalarına. Ama
son kez. Tabutlara doğru son hızla koştular. Bırakmak istemiyorlardı.
Son kez sarılmak, son kez koklamak, son kez öpmek, son kez dokunmak
istediler. Tabutlara sarıldılar, ölümün soğukluğuna, kâinatın en sıcak
busesini kondurdular. Ağlayarak, parçalanarak.
Tabuta doğru yaklaştıklarında, isimleri
aradılar eğilip. Yanlış tabuta, yanlış babaya, bir başkasının babasına
sarılmamak için. Kendi babalarını aradılar. Kız çocukları böyle koşar
babalarına, Hani denir ya, “Kimse kusursuz değildir” diye. Yanlış. Bir
tek, bir kız çocuğunun babasına koşmasında kusur bulamazsınız. O kadar
muhteşemdir. O kadar çarpıcı ve o kadar sonsuzluk dolu. Öyle koştular
babalarına. Sarıldılar son kez. Babalar da kız çocuklarına.
Baba diye ağlarken, belki de
bilmiyorlardı babalarının onları gerçekten duyduğunu, gerçekten
hissettiğini ve gerçekten onlara da sarıldığını. Bir kız çocuğu babasına
öyle koşar, babaları da böyle hisseder.
Nar taneleri, kız çocukları.
HAŞMET BABAOĞLU /sabah (t)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder