20 Haziran 2012 Çarşamba

(R.E.S.P.E.C.T.) SAYGI NEDİR?


"Biz insanların en fazla şikayet ettiği konulardan bir tanesinin SAYGI olduğunu fark ettiniz mi? Çünkü saygı, çalışma hayatımızda da özel hayatımızda da en çok olmasını istediğimiz davranıştır. 


Soru: Peki sizce saygı yaşamın her alanında, herkesle olması gereken bir duygu mudur?
Cevap: Saygı,  ilişkilerin uzun ömürlü olma beklentisi varsa olmalıdır. Yoksa saygı karşımızdaki insan beklediği için oluşmaz. Koşulları vardır.

Soru: Sağlıklı insan ilişkilerinden neyi anlıyoruz?
Cevap: Hayatımdaki bir insanı FARK ETMEM anlamında, saygı yaşamın bir parçasıdır.
“Ben yaşadım” diyebilmek için o sosyal rollerin ötesinde benim özümle ilgili, kendimle ilgili bir bilincimin olması ve kendimle ilişkimde saygının olması gereklidir.

Ben bir ortamdayken kendime "saygılı bir yerde olup olmadığımı nasıl anlarım" sorusunu sorduğumda şunu görüyorum: Sonuç ne olursa olsun o toplantıda olmaktan dolayı ne kadar mutluysam o zaman ben kendini kabul etmiş, kendini olduğu gibi kabul eden bir insanın kendi varoluşuna saygısını görmüş durumdayım.
Bir anne bir baba birbirlerini kendileri olma konusunda özgür bırakmışlarsa SAYGI vardır.

“Şöyle şöyle yaparsan beni sevdiğini anlayacağım” - “Şunu alırsan beni sevdiğini anlayacağım”,  “O zaman görürüm ben seni” tarzı bir anlayışın içindelerse orada SAYGI yoktur. Eşler  saygının değil , ödülün peşindedir. Biri diğerini araç olarak kullanıyordur.

Kendini kabul etmiş bir anne çocuğunu da olduğu gibi kabul eder. Gerginliği yoktur. O çocuğun hayatını yönlendirebilmek ile ilgili bir çabası yoktur. O çocukla sohbetleri içerisinde YAŞAMI PAYLAŞMAK ÇABASI vardır. Yaşam içinde beraberce akar giderler. Çocuk var olmaktan mutludur, annesi de onunla birlikte olabilmekten. İnsan saygı beklentisi ile doğuyor o zaman.

Çocuk doğduktan altı saat sonra anlam verme sistemi işin içine giriyor. Ve şunları soruyor: Kabul ediliyor muyum? Güvende miyim? Seviliyor muyum?

Ailede, toplumlarda belli ölçeklerin, belli sistemlerin içinde bir takım saygı davranışları oluyor. Planlanmış, kurgulanmış, belli ölçekler.

Bizim bahsettiğimiz saygı farklı. Çocuk büyürken özü, canı dikkate alınmadan YÜZ dediğimiz rollerine göre ilgi görürse; kız çocuğuysa farklı, erkek çocuğuysa farklı, abiyse farklı, ablaysa farklı, en küçükse farklı, engelliyse farklı muamele, çok akıllı şunları şunları yapabiliyorsa farklı muamele görürse; ilgi, takdir verilirse çocuk da kimlere saygı duyacağını kendisine gösterilen bu çerçeve içerisinde öğrenir. O şablonla çevresine saygı gösterir. Burada toplumun hastalığı başlıyor işte.

Mesele şu: Mevcut durumu devam ettirecek misin, yoksa mevcut durumu anlayıp yaşadığın toplumun daha aydınlık, daha sorunsuz olmasına yardım mı edeceksin?

Manevi yaşam bakımından baktığımızda çocuk, aklımızın alamayacağı büyüklükte muhteşem bir potansiyele sahip. O çocuğun ne olduğunu, o potansiyelin ne olduğunu gördüğümüz zaman saygı duyulmayacak bir tarafı yok zaten. Çocuk, varoluşundan dolayı bizim saygı duymamızı hak ederek doğuyor zaten. Biz onun kim olduğunu, özünü, potansiyelini anlayıp saygı duyarsak o bizim gördüğümüz özü geliştirmeye devam eder.

Bu konu bir toplumun farkında olması gereken en önemli konu. Bir toplum çocuk yetiştirme konusunu birinci sırada ilgilenilecek konu olarak kabul etmeli ve bunun üzerine titremeli.
Çünkü bugün bizim çocuk yetiştiriş tarzımız 30 yıl sonra ülkemizin toplumsal yapısını oluşturacak. Her şeyiyle; adalet sistemiyle, iş hayatıyla, üniversiteleri ile, bilim insanları ile, doktorunun kalitesi ile her şeyi ile bugün bizim çocuk yetiştiriş tarzımdan etkilenecek."

"Küçüğü Sev, Büyüğü Say" - OUT
"Küçüğü de Büyüğü de Say ve Sev" - IN


Alıntı: Doğan Cüceloğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder